Prof. Dr. Sönmez Kutlu Avrasya Araştırma Enstitüsü’nde seminer verdi.

 

Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi’nin Almatı’da bulunan Avrasya Araştırma Enstitüsü’nde 26 Şubat 2016 tarihinde Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Temel İslam Bilimleri Bölümü İslam Mezhepleri Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sönmez Kutlu “Sovyet Sonrası Dönemde Türk Toplulukları Arasındaki Etkili Olmaya Başlayan Üç Tarz-ı Dindarlık ve Aralarındaki Rekabet” adlı seminer verdi.

Prof. Dr. Sönmez Kutlu seminerinde ana hatlarıyla üç tarz-ı dindarlığın tarihte ortaya çıkışı, aralarındaki rekabetin tarihçesi ve Sovyet sonrası dönemdeki durumları hakkında bilgiler sundu. İslam anlayışında Arap, Fars ve Türk unsurunun bulunduğunu ve hepsinin bunu farklı yaşadığını ifade ederek, bu üç anlayışın özünde aynı ama aralarındaki farkın sadece metodolojik bakış açısı olduğunu belirtti. Türklerin İslam anlayışının dışardan ithal fikirlerden değil de öz kültürlerine uyumlaştırarak kendi içinde oluşturduğunu ifade etti. Üç tarz-ı dindarlığın metodolojik farklılıklarının var olması ve bunun toplumlarda sorun çözümüne nasıl katkı sağladığı konusu detaylarıyla açıkladı.

Arapların sorun çözümünde kabile kültürünün kodlarının kalıplaştırdığını ve bu metodun sorunları güç kullanarak çözmeye çalıştığını belirtti. Bu hususta Kuran-ı Kerim’in ve vahiylerin güç kullanarak sorunların çözümüne karşı olduğunu belirterek onun yerine sorunların medeniyet, kültür ve akıl kullanılarak çözmeyi amaçladığını ifade etti. İran kültüründe ise ruhani veya karizmatik liderler yoluyla sorunların çözülmeye çalışıldığını, bu bağlamda seçkin çok az kişinin sorunların çözücüsü olarak görüldüğünü sözlerine ekledi. Türk dindarlığında ise, Türklerin kendi tarihleri boyunca toplanmış kültürel hafızalarına dayanarak sorunları çözdüklerini belirtti. İslamın üç boyutunun inanç, ibadet ve ahlak olduğunu belirterek Türk dindarlığının temelinde ahlakın bulunduğunu, Ahmet Yesevi’nin İslamın ahlakını İmam Maturidi’nin akıl öğretileri ile beraber göçebe halklara basit dilde anlattığını sözlerine ekledi.

Seminerin devamında Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Orta Asya’ya Arap dindarlığı selefiliğin ve İran dindarlığının ihraç edilmeye çalışıldığını ifade etti. Buna ek olarak Hanefi ve Maturidiliğin Orta Asya’dan çıkarak Anadolu’ya ulaştığını ve Sovyet sonrası dönemde çeşitli renkleri ile geri döndüğünü belirtirken diğer iki tarzın daha önce bu bölgede bulunmadığını belirtti.

Örnek olması açısından Çimkent’te, İran tecrübesinin tutmadığı için geri çekildiğini ifade etti ve gençler arasında selefiliğin yayılmaya başlaması ile Arap ilahiyat fakültesinin kapatıldığını fakat selefiliğin yer atına çekildiğini belirtti. Bu sıralarda Türkiye’nin ilmi dini bilgisinin buralara taşınması ve ilmi ve tarihi bilgisi olan kişilerin yetişmesiyle bu bölgede Türk dindarlığı en şanslı alternatiflerden birisi olduğunu ifade etti. Lakin Hanefi, Maturidi ve Yesevilik hakkındaki bilgilerin mitolojik olarak kalmasının Hanefilik, Maturidilik ve Yeseviliği güçsüz bıraktığını ve burada Hanefi, Maturidi ve Yeseviliğin tekrardan buluşturulması gerektiğini, bunu da bölge insanlarının yapması gerektiği yönünde görüşlerini bildirdi.

Seminerin sonunda katılımcılar görüşlerini bildirerek konu hakkında görüş alışverişinde bulundular. 


Haber Resimleri